İlk çağlarda beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçların sağlanması etrafında kurulan güvenlik algısı, ilerleyen süreçte insanların birlikte yaşamaya başlamasıyla beraber farklı bir boyut kazandı. İnsanların ortak kurallar ve çıkarlar etrafında yaşamasıyla birlikte tehdit olgusu değişti ve buna bağlı olarak da güvenlik algısı çeşitlendi. Süreç içinde devletler güvenliği sağlayan baş aktör olurken güvenlik olgusunun günümüzde karşılaşılan tehditler karşısındaki konumu ancak 1990 sonrası dönemde ortaya çıkan yeni güvenlik yaklaşımlarıyla temellendirilebildi.
Başta insan olmak üzere devlet, toplum, çevre, canlılar ve doğal kaynakların güvenliğinin de göz önüne alınması amaçlandı. Bugün küresel ısınmadan pandemiye enerji arzından doğal afetlere kadar güvenlik çok geniş bir alanda ihtiyaçlar piramidinin en tepesinde yerini buluyor. Peki güvenlik kelimesinin evrimi nasıl gerçekleşti? Hayatımızın merkezine yerleşen “güvenlik ve tehdit” gibi kelimelerin aslında ne anlam ifade ettiğini ve hangi amaçla kullanıldığını gelin yakından inceleyelim.
ENDİŞE OLMAKSIZIN SÜKUNET
Güvenlik, Latince se (olmaksızın) ve cura (endişe) kelimelerinin birleşiminden türedi. “Securitas” yani “endişe olmaksızın, sükunet” kavramı tarih boyunca farklı coğrafyalarda farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor. Güvenlik kavramı, batılı felsefi ve psikolojik anlamda ilk defa Cicero ve Lucretius tarafından kullanılırken, 1.yy’dan itibaren “Pax Romana” bağlamında bir siyasi kavram olarak açıklanmaya başlandığını görüyoruz. Güvenlik kavramının bir diğer kökeni olarak ise Antik Yunan düşünürü Thucydides’in temellerini attığı ve Thomas Hobbes tarafından sürdürülen otoriter, güçlü devletin doğuşunu simgeleyen açıklamaya rastlıyoruz. Bu çerçeveden bakıldığında çağdaş güvenlik kavramının üç önemli gelişmenin birleşimiyle ortaya çıktığını görüyoruz.
MUTLULUKLA İLİŞKİSİ VAR
Güvenlik kelimesinin tarihsel evriminde ilk olarak, eski dönem Atinalıların, imparatorluklarının yıkılmasını önleme çabası, ikinci olarak Romalıların “securitas” kelimesine yükledikleri anlam ve son olarak ise Hobbes’un ortaya koyduğu felsefi düşünce bağlamında iç savaşları önleme durumu olarak ortaya çıktığı ifade edilebilir…
Romalı devlet adamı Cicero tarafından ise ilk defa bugünkü anlamına yakın olarak Latince “securitas” kelimesi kullanıldı. “Securus” kelimesi Cicero ile aynı dönemde yaşayan Romalı şair ve filozof Lukretius’in felsefi şiirinde ortaya çıkıyor ve “dertsiz, sakin, şen” anlamlarında kullanılıyor. Cicero da “securitas” kelimesini “mutlu hayat, vita beata” felsefi anlayışı ile ilişkilendiriyor. Cicero’ya göre güvenliğe sahip olanlar yani korkunun olmaması durumunda kişiler mutlu olabiliyor ve toplumdaki itibarları sağlanıyor.
ÖZGÜRLÜKLER VE İNSAN HAKLARI
Modern çağ ile birlikte “securitas” yani “güvende hissetme” anlayışı değişir. “Güvende olma” anlayışı, devrimler, savaşlar, ekonomik krizler ve devlet ideolojilerinin ani değişimleri gibi yeni tehdit unsurlarıyla karşılaşır. Bu durum karşısında güvenlik, Amerikan anayasasında özgürlükle ilişkilendirilir, Fransız İhtilali sürecinde dört temel insan hakkından biri olarak kabul edilir.
İki dünya savaşı ve hemen sonrasında güvenlik politikalarının belirlenmesiyle, demokratik süreçler, sivil haklar ve ekonomi yönetimi arasındaki ilişki vurgulanır. Soğuk Savaş döneminde iki büyük süper gücün mücadelesi ve akabinde ortaya çıkan nükleer rekabet, güvenliğin yeni gündemi haline gelir. Sonraki 10 yılda ise uluslararası suçlar, kimlik, göç meseleleri gibi askeri niteliğe sahip olmayan sorunlar, güvenlik çalışmalarının gündemine girer.
SON DÖNEM
Günümüzdeyse güvenlik çalışmalarının kapsamı uluslararası terörizm, küresel sistemin çöküşü, küresel ısınma, nükleer kazalar, savaş, açlık, göç, siber suçlar gibi çeşitli tehditleri içerecek biçimde genişledi. Değişmeyen tek şey ise güvenliğin temel bir ihtiyaç olduğu gerçeği…