Akıllı şehirler çok uzun zamandır gündemimizde. Aradan geçen onlarca yıla rağmen henüz hayal edilen akıllı şehirleri göremedik. Fakat halihazırda yapılan testler ve pilot uygulamalar, yakın zamanda çok önemli bazı gelişmelerin habercisi.
İngiltere’nin ikinci en büyük gökdeleni olan One Canada Square, neredeyse 30 yıl önce Londra’nın doğu kıyısındaki Canary Wharf bölgesine dikildi ve şehrin gökdelenlerle dolu görüntüsüne haberci oldu. Şimdiyse Canary Wharf, önümüzdeki otuz yıla izini bırakabilecek teknolojilerin deneme noktası.
Günümüzde çoğu şehir, trafik ışıkları ve diğer gündelik işler için akıllı teknolojileri zaten kullanıyor ama Canary Wharf’ın pilot projeleri biraz farklı: kafelerin öğlen yemeği saatine kaç sandviç hazırlamaları gerektiğine yardımcı olan bilgiler, bisiklet sürücülerinin kamyonların altında kalmasını önleyen trafik yönetim sistemleri, kablosuz internet erişimi olan güneş enerjili banklar, kinetik enerji depolayan kaldırımlar…
Bu pilot projeler, Nesnelerin İnterneti projeleri için düzenlenen Cognicity Challenge adlı bir dizi yarışmanın sonucunda ortaya çıktı. Yarışmalar Canary Wharf Group adlı emlak firması ve Entiq adlı danışmanlık firması tarafından düzenleniyor. Entiq’te çalışan ve bu proje için halkla ilişkiler sorumlusu olan Gaia Arzilli şöyle diyor: “Herkesin akıllı şehrin ne demek olduğunu tartışıp durmasından bıktık ve dedik ki bizzat deneyip görelim. Canary Wharf sadece 27 yılda bugünkü halini aldı. Biz de yola ‘Önümüzdeki 27 yılda nasıl yeniliğin öncüsü olabiliriz?’ diyerek çıktık.”
Cognicity Challenge’ı altı projenin kazanması gerekiyordu. Her biri 50 bin sterlin (221 bin TL) para ödülü ve projelerini Canary Wharf’ta deneme şansı kazanacaktı. Yarışma sonucunda ise yedi kazanan seçildi ve sunulan 36 projeden 14’ünün denenmesi kararlaştırıldı. Bu deneme süreci para ödülünden çok daha önemli olabilir çünkü şehir yönetimi, hem mevcut binaları hem de yeni inşa edilen Wood Wharf bölgesi için akıllı şehir yatırımları yapmaya istekli.
Sihirli yönetim
Canary Wharf’ın büyük bölümünü göklere yükselen ofis binalarının oluşturduğunu göz önünde bulundurursanız bazı projelerin gökdelen yönetimiyle ilgili olması şaşırtıcı değil. Örneğin Future Decisions’ın tahmin algoritması enerji ve ısıtma harcamalarının gelecekte ne kadar olacağını bularak, bina yöneticilerinin ofisleri daha etkili bir şekilde yönetmesini sağlıyor. Hatta binalar, özel yapım alıcılarını kullanarak, birbirleriyle “konuşup” veri paylaşarak, insan etkileşimi olmadan da çalışabiliyor.
Ancak planlar ofis kulelerinden öteye uzanıyor. Boldmind’ın flow.city uygulaması, akıllı imza özelliğini de getiriyor. Geliştiriciler onu Google Analytics’in fiziksel mağazalara uyarlanmış haline benzetiyor. Apple’ın iBeacon’ı ve bina içine yayılmış farklı algılayıcılar, güvenlik kamerası görüntüleri, toplu taşıma, sosyal medya ve yerel etkinlikler gibi kaynaklardan veri çekiyor. Sistem, bir park yerinde kaç araba olduğu, bir koridordan kaç kişinin geçtiği gibi şeyleri sayabiliyor. Böylece öğle yemeğinde kaç kişinin nereye gitme olasılığı olduğunu hesaplıyor ve etraftaki işyerlerinin pazarlama kararları almalarına yardımcı oluyor.
Örneğin hava güneşliyse restoranlar öğle yemeği için “al-götür-parkta ye” paketleri hazırlayabilir. Eğer herkes yerel bir etkinlikten bahsediyorsa bar sahipleri özel bir indirim yaparak etkinlik öncesinde insanları çekebilir. Metro hattı çok mu yoğun? Restoranlar “metroyu bekleyeceğine gel yemek ye” diyerek anlık indirimler sunabilir.
Boldmind, suşi satan itsu adlı mağazayı örnek veriyor. flow.city sistemi tarafından toplanan veriler dükkânın bulunduğu binanın çalışma saatleri dışında %30 dolu olduğunu gösterirse mobil uygulama üzerinden itsu çalışanlarına bir bildirim gönderiliyor. Mesaiye kalan insanları çekmek isteyen dükkân sahipleri, bina içindeki ve etrafındaki internet bağlantılı reklam panolarına hemen bir indirim reklamı gönderebiliyor. İndirimli akşam yemeği reklamı çok iyi iş yaparsa (yani stoktaki suşi biterse veya uzun bir kuyruk oluşursa) dükkân sahipleri yakındaki başka bir şubede de aynı indirimin olduğunu yayımlayabiliyor.
Veri toplama ve analiz işleri ne kadar karmaşık olursa olsun flow.city’nin görünümü gayet basit. flow.city donanımı HDMI yuvasına takılan, internete kablosuz olarak bağlanan küçük bir cihaz. Ucuz bir Chromecast’e benziyor ama reklamcıların rüyalarını süslüyor.
Akıllı ipuçları
Canary Wharf’ta sadece insan trafiği denetlenmiyor. Voyage Control adlı sistem, bölgeye gelen yük kamyonlarının giriş yapacağı saatleri denetliyor ve böylece trafik tıkanıklıklarını engelliyor.
Geliştiricileri bu yazılımı bir sinemada veya restoranda yer ayırtma mantığına benzetiyor. Şimdilik yük kamyonları bölgeye rastgele geliyor, yani bazen kuyruk oluşuyor bazen de yükleme alanları ve elemanlar boş kalıyor. Voyage Control’un mobil uygulamasıyla sürücüler gelecekleri zamanı ve yeri önceden ayırtacak, böylece geldiklerinde beklemek zorunda kalmayacaklar. Alıcılar da gelecek olan yükler için gerekli elemanları hazırda bekletebilecek. Kamyonları zaten sürücülerin telefonlarındaki mobil uygulamayla takip etmek mümkün, yani fazladan bir donanıma ihtiyaç yok. Tabii Voyage Control aynı zamanda kamyonlara takip cihazı yapan firmalarla da birlikte çalışıyor.
Voyage Control yük kamyonlarındaki boş yerler için Airbnb gibi de çalışıyor. Şirketin tahminlerine göre yük kamyonlarında ortalama %30’luk alan boş kalıyor, yani her 10 kamyondan 3’ü boşuna gitmiş oluyor. Voyage Control yazılımı teslimatları yeniden dağıtarak daha az sefer yapılmasını sağlayabiliyor. Böylece yük kamyonlarında daha verimli kullanılabilecek daha fazla boş alan kalıyor.
Voyage Control daha şimdiden diğer pilot projelerden biriyle ortaklığa başladı. 8point3 adlı akıllı aydınlatma sistemi, enerji harcamalarını %80 azaltacağını söylüyor. Bunu yapmak için de akkor ve floresan lambalar yerine uzaktan çalıştırılabilen LED’ler koyacak. LED’lerin ne zaman çalıştırılacağını bilmek içinse sensörlerden ve Voyage Control gibi diğer akıllı sistemlerden yardım alacak. Şu anda kamyon yükleme alanlarında genelde ışıklar bütün gece açık bırakılıyor. 8point3 sistemi ise Voyage Control uygulamasından veri çekerek kamyonların gelmek üzere olduğu zamanlarda ışıkları otomatik olarak açıyor. Bu hem enerji tasarrufu sağlıyor hem de kamyon sürücüleri hangi alana gideceklerini daha kolay anlıyor.
Aydınlatalım
Diğer projelerse enerji tasarrufu yerine enerji üretmeye yönelik hazırlanmış. Polysolar projesi, üst tarafı güneş paneli görevi gören otobüs durakları tasarlıyor. Pavegen projesinin kaldırım döşemeleri ise insanların üstüne basmasıyla oluşan kinetik enerjiyi topluyor. Bu döşemelere her bastığınızda enerji üretiliyor. Bu enerji, aydınlatma veya trafik işaretleri için kullanılabiliyor veya daha sonra kullanmak üzere pillerde saklanabiliyor. Bu döşemeler mevcut kaldırımların üzerine uygulanabiliyor ve birbirine zincirleme bağlanabiliyor. Kablolar döşemelerin içinden geçtiği için ek bir kablolamaya gerek yok. Pavegen sadece enerji toplamakla kalmıyor, döşemelerdeki alıcılar sayesinde veri de topluyor.
Bu fikir şimdiden pilot proje olarak hayata geçirilmiş. On parça döşemeden oluşan bir yol, Canary Wharf metro istasyonunun girişindeki iki sokak lambasını aydınlatmak için kullanılıyor. Bu teknolojinin Canary Wharf’taki bir alışveriş merkezinde kullanılması da planlanıyor. 2012 Londra Olimpiyatları sırasında bir metro istasyonunun aydınlatması ve Heathrow havalimanında koridor aydınlatması için de bu teknolojiden yararlanılmıştı.
Fikirler işliyor
Canary Wharf’taki en dikkat çekici fikirse Strawberry energy’nin geliştirdiği Strawberry Smart Bench. Meydanlara ve parklara yerleştirilen bu akıllı bank, üstüne doğru uzanan bir kolla adeta gelecekten gelmiş gibi duruyor. Bu kol güneş enerjisini topluyor ve bankta oturan kişilerin telefonlarını USB girişleri, kablolar ve hatta kablosuz şarj olanaklarıyla şarj ediyor. Aynı zamanda Wi-Fi erişim noktası görevi görüyor. Yani biraz oksijen almak için ofisten çıkıp banka oturunca telefonunuzu şarj ederken bir yandan da Facebook’a bakabiliyorsunuz. Banklardaki ekranda yerel hava durumu, hava kalitesi ve acil durum düğmesi gibi özellikler var.
Strawberry energy, bu banklardan dört tanesini Canary Wharf’ın çeşitli noktalarına ve bir tane de Londra merkezine yerleştirdi. Tasarımcılar bu bankların Londra’ya yayılmasını umuyor. Londra turistik bir şehir ve eminiz ki bu banklar internetsiz kalan veya şarjı biten turistlerin çok işine yarayacak.
Geleceğin sokakları
Canary Wharf’ta test edilen bu 14 projenin her biri kendi çaplarında ilgi çekici ama büyük ihtimalle çoğu unutulup gidecek. Bu projelerin de hepsi diğer Nesnelerin İnterneti projelerinin karşılaştığı sorunlarla karşılaşacak: birlikte çalışabilme, gizlilik, güvenlik ve kullanışlı olmak. Arzilli ise akıllı şehirlerin gelecektense günümüzün bir parçası olduğunu söylüyor. Yarışmayı kazanan projelerin hepsi, şehrin yeni inşa edilen bölgelerinde çalışmanın yanı sıra mevcut bölgelerinde de çalışabilir durumda. “Akıllı şehirlerin 25-30 yıl sonra gelecek bir teknoloji olduğu fikrinden uzaklaştık.” diyor Arzilli. “Akıllı şehirler günümüze geldi bile.”