Securitas Technology Blog
Ana Sayfa » Teknoloji » Akıllı Şehir İşletim Sistemiyle Daha Güvenli Bir Yaşam

Akıllı Şehir İşletim Sistemiyle Daha Güvenli Bir Yaşam

İşyerinizdesiniz. Dikkatsizce atılan bir sigara izmariti çöpü aleve veriyor ve alevler bir anda binayı yutmaya başlıyor. Yangın alarmı devreye girerken, bir yandan da duvardaki ışık panelleri yeşile dönüyor. Panellerdeki LED oklar size en yakın yangın çıkışını gösteriyor. Binanın temeline monte edilmiş sensörler, acil servisi alarma geçiriyor ve yetkililer yine LED panellerinin yönlendirmesiyle sarı çizgileri takip ederek alevlere doğru ilerliyor. Kısa sürede yangın söndürülüyor ve iş yerinin farklı noktalarına yerleştirilen ek sensörler de binanın hiçbir şekilde yapısal zarar görmediğini teyit ediyor.

Şehir hizmetlerinin buna benzer şekilde otomasyonu, “Urban OS” adı verilen şehir işletim sistemlerinin temelini oluşturuyor. Geleceğin dünya çapındaki şehircilik anlayışını yansıtan şehir işletim sistemleri; ağ bağlantılı sensörlerden, bulut destekli özel yazılımlardan ve basit kullanıcı arayüzlerinden oluşuyor.

Urban Operating System (UOS), iş ortakları arasında Microsoft, McLaren ve Cisco gibi dev markalar olan LivingPlanIT adındaki bir teknoloji firmasının ürünü. Firmanın amacı; bu sistemi kullanarak atıkları azaltmak, güvenliği artırmak ve bölge sakinlerinin yaşam kalitesini yükseltmek. UOS; iOS ve Android gibi mobil işletim sistemlerinden ilham alıyor, sokak aydınlatmalarından ve trafik kontrolünden ev gereçlerine kadar şehrin tüm işlevlerini kontrol eden “PlaceApp” adı verilen küçük programlardan oluşuyor. Bu uygulamalar, akıllı telefonlardan duvar panellerine kadar, gelecekte birçok cihaz üzerinden ulaşılabilir hâle gelecek.

Uygulama geliştirme

LivingPlanIT’nin Teknoloji Şefi John Stenlake, “PlaceApp’ler, iPhone uygulamalarının aksine, daha çok sunucu üzerinden işleyen bir sistem.” diyor. “Uygulama, temelde birkaç hizmet çağrısından oluşuyor. Özenle tasarlanmış ögelerin ve gereken tüm doğrulama düğmelerinin bulunduğu ana cihaza oldukça ince bir hatla bağlanılıyor. Geriye kalan her şey, hattın diğer ucundaki servisler tarafından yapılıyor.”

Stenlake ve ekibi şimdiden yangın algılama ve tahliye yönetim sistemini kapsayan bir PlaceApp geliştirmiş. Stenlake, uygulamanın, binaya yerleştirilen ısı algılayıcı sensörleri kullandığını belirtiyor. Binalara düzgün şekilde monte edilen bazı sensörler, 400˚C’de bile işlevselliğini koruyabiliyor. Bu nedenle, uzun süre dayanabilen sensörler, sorunun neden kaynaklandığına, yangının nereden çıktığına ve alevlerin nasıl yayıldığına dair faydalı bilgileri bu süre içinde sunabiliyor.

PlaceApp güvenliği

Firma, Urban OS için bir PlaceApp bankası oluşturuyor. Ancak aynı zamanda, Microsoft gibi ortakların ve kendi hâlindeki programcıların kolayca PlaceApp geliştirebilmesi, hatta uygulamalarını sanal bir mağazada satabilmeleri için de projenin API’ını yayımlamayı düşünüyor.

Peki, bu durumda, şehir hayatının tüm detaylarına inen Urban OS ve yan uygulamalarının kullanılmasına onay veren bölge sakinlerinin güvenliği ve gizliliği nasıl sağlanacak? John Stenlake şöyle açıklıyor: “Genel olarak ana cihazı fazlasıyla zorlayacak bir veri baskısı olacağını düşünmüyorum. Zorlanması durumunda bunu şifreleme işlemiyle aşabileceğimize inanıyorum. Bu bakımdan çok ciddi bir güvenlik açığı olmadığını içtenlikle söyleyebilirim. Ancak güvenlik ve gizlilik, gerçekten de önemli konular. Bu nedenle tüm API’lar kimlik doğrulama gerektirecek. Bu arayüzlere yapılacak her çağrı için, sorumluluk alanına ve kimliklere göre farklı yetkilendirme dereceleri verilecek. Sonuçta tüm bunlar belirli noktalarda kullanılabilecek. Örneğin, kendi apartmanınızdaki bazı servisleri akıllı telefonunuzdan uzaktan kumanda gibi yönetebilirsiniz ama aynı şeyi arkadaşınızın apartmanı için yapamazsınız, o anda o apartmanın içinde olsanız bile. Tabii arkadaşınız size bu yetkiyi daha önceden vermemişse…”

Ev içine güvenlik

Yazılım geliştiricilerin kişisel deneyimleri, şehir çapında kullanılabilecek programların üretim sürecine nasıl katkı sağlıyor?

LivingPlanIT yakın zamanda tasarladığı yeni bir uygulamasını tanıttı. Bu uygulama, küvetin içine yerleştirildiğinde, suyun derinliğini ve sıcaklığını kontrol edebiliyor. İlk etapta bunun şehir çapındaki bir işletim sistemi için garip bir örnek olduğunu düşünebilirsiniz ama geliştiricisi için özel bir anlamı var çünkü annesi, çocukken küvete tırmanmış ve sıcak su musluğunu açık bıraktığı için girdiği küvetin içinde haşlanmış.

Uygulama, farklı kişiler için farklı ayarların kaydedilmesini sağlıyor. John Stenlake, bir çocuk için kaydedilecek ayarın daha ılık ve daha sığ bir su olacağını belirtirken, bir yetişkin için bu ayarın değiştirilebileceğini belirtiyor. Aynı zamanda uygulama, küvetteki suyun taşmasını, binaya zarar vermesini ve yüksek tamirat giderlerinin oluşmasını da zincirleme olarak önlüyor.

En başta çocukların küveti çalıştırmasını engelleyecek önlemler alınabilse de, haşlanma riskini büsbütün ortadan kaldırmak için her hâlükârda soğuk suyun ilk başta akması sağlanıyor.

Stenlake, uygulamanın enerji tüketimini azaltması nedeniyle çevreci bir özelliğinin olduğunu da vurguluyor: “İnsanların küveti doldurma biçimine baktığımızda, uygun sıcaklığı bulana kadar soğuk suyla sıcak suyu karıştırdığını ve sonunda tıpayla gideri kapadığını görürüz. Aslında bu süre içinde enerji tüketimini artırmış oluyorsunuz çünkü temiz suyu alıp hemen sonrasında giderden tahliye ederek onu boşa harcıyorsunuz. Bu, yeniden işlenmemiş hâliyle, neredeyse atık suyla hemen hemen aynı mantık. Dolayısıyla çevre açısından hiç de faydalı değil. Bu yüzden küveti doldurma aşamasındayken suyun derecesini bilmeniz çok daha iyi olacaktır. Böylece akıllı kontrol sistemini kullanarak, hem istediğiniz ısıda ve derinlikte bir küvet hazırlamış olursunuz hem de bunu yaparken daha az enerji harcarsınız. Yani bir anlamda elinizde, o günkü hava durumu verilerini değerlendiren ve karşılığında size, ‘Bunu yapmanın bugün en ucuz yolu, şu kadar su ve şu kadar sıcaklık.’ diyen akıllı bir kontrol mekanizmanız var.”