Securitas Technology Blog
Ana Sayfa » Makale » Çok Çalışmak Ne Kadar Verimli?

Çok Çalışmak Ne Kadar Verimli?

Çok mu çalışıyoruz? Araştırmalar, çok çalışmanın verimi artırmadığını söylüyor.
Önce bunun nedenine, sonra da veriminizi artıracak yazılımlara bakıyoruz.

İktisatçı John Maynard Keynes, 1930’da, torunlarının neslinin büyük ihtimalle haftada sadece 15 saat çalışacağını yazmıştı. Hatalı bir tahmin yaptığı ortada. Üstelik günümüzde ev ve iş yaşamlarımızı saatlerle ayırmak, hatta iş saatlerini işyeriyle kısıtlamak daha da zor hale geliyor.

 4857 Sayılı İş Yasası’na göre Türkiye’de haftalık çalışma süresi 45 saat. 2013’te İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre ise haftada ortalama 36,5 saat çalışıyor. Her ikisi de Keynes’in öngördüğü az çalışılan yaşam tarzından çok uzak. Otomasyon sürekli olarak gelişmesine rağmen hâlâ yapılacak çok iş ve bir günde sadece 24 saat var.

Bazı politikacılar aynı şekilde çalışmaya devam etmezsek ekonominin çökeceğini iddia ediyor. Peki iddianın bir kanıtı var mı? Pek öyle görünmüyor. Örneğin Yunanlar haftada 42 saat, yani İngilizlerden daha fazla çalışıyor ama ekonomileri çıkmaza girmiş durumda. Yani daha uzun süre çalışmak daha fazla verim anlamına gelmiyor.

İsveçli bilim insanları

İsveç, çok çalışan Avrupa ülkeleri sıralamasının en sonlarında yer alıyor. 2015 sonlarında günlük çalışma süresini 8 saatten 6 saate indirdiler! Umarsızca alınmış bir karar mı dersiniz? Hiç de öyle değil. Hem bilimsel araştırmalar hem de deneyimler İsveçlilerin yanında.

İsveç’in Göteborg şehrindeki Toyota servis merkezleri 13 yıl önce günlük çalışma sürelerini 6 saate düşürdü. Sonuç mu? Çalışanların mutluluk düzeyi arttı, işten ayrılma oranı azaldı ve kâr %25 arttı.

Tesadüf olduğunu söyleyenler de olacaktır. Ne de olsa korelasyon (çalışma süresi azalırken kârın artması) ile neden-sonuç ilişkisi (daha az çalışmanın kârı artırması) aynı şey değil. Ancak The Economist dergisi tarafından yapılan bir araştırmada ülkelerin ortalama çalışma süreleri ile GSMH’leri (gayrisafi millî hasıla) karşılaştırıldı. Daha uzun süre çalışmayla daha düşük verim arasında güçlü bir ilişki tespit etildi. ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) tarafından yayımlanan bir makalede de “Çalışma süreleri artırıldığında üretim verimi her zaman artmayabilir, ve çoğu endüstride daha kısa çalışma sürelerinin saat başına çıktı miktarını artırdığı görülmüştür.” deniyor.

Gizli gerçek

İlk bakışta mantıklı görünmüyor elbette. Normalde daha fazla çalışan kişinin daha fazla iş yapması gerekir, değil mi? Mantıksal sonuç bu olabilir ama daha fazla zamanımızın olması, o zamanın tümünü verimli bir şekilde kullandığımız anlamına gelmiyor. İngiltere merkezli European Foundation (Avrupa Vakfı) tarafından yayımlanan bir rapor, esnek çalışma saatleriyle veya yarım zamanlı (part-time) çalışan kişilerin daha mutlu ve daha verimli olduklarını söylüyor. Harvard Business Review dergisinin atıfta bulunduğu bir araştırma ise yöneticilerin haftada gerçekten 80 saat çalışan ve 80 saat çalışmış gibi yapan kişileri ayırt edemediğini söylüyor. European Foundation’ın araştırmasına göre denge noktası haftada 30 saat. Bu süre bile Keynes’in öngördüğünün iki katı ama Batı ülkelerinin ortalamasının altında.

Bununla birlikte, daha kısa çalışma süreleriyle daha yüksek verim arasındaki ilişki 150 yıldır gözleniyor. İngiliz parlamentosu 1847’de günlük çalışma süresini 10 saate düşüren bir yasayı onaylamış, yasa yürürlüğe girdikten sonra verimlilik ciddi oranda artmıştı. 1890’larda ise işverenler ortalama günlük çalışma süresini 8 saate düşürdüler ve verim bir kez daha arttı. Ancak bunlardan alınan dersler unutulmuş gibi görünüyor.

Günümüzde birçok insana “işkolik” yakıştırması yapılıyor. İşkolikliğin sağlığımızı kötü etkilediğini öğrenmekse herhalde kimseyi şaşırtmaz. University College London tarafından yapılan araştırmaya göre haftada 55 saatten fazla çalışanlarda inme (felç) riski 35-40 saat çalışanlara kıyasla üçte bir daha fazla. Ayrıca bu

kişilerde koroner kalp hastalığının ortaya çıkma riski %13 daha fazla. Ayrıca bilim insanları, fazla çalışmaktan kaynaklanan tükenmişlik sendromunun sinir sisteminde değişikliklere yol açarak gelecekte stresle başa çıkmayı zorlaştırabileceğini de tespit etti.

O zaman neden bu kadar çok çalışıyoruz? Araştırmalara göre ne çalışanlara faydası var ne de işletmelere. Ama neden araştırmaları dikkate alanlar bu kadar az?

Birkaç etkenden söz etmek mümkün: politika, kültür, psikoloji ve teknoloji. Bunlardan herhangi biriyle tek başına mücadele etmek mümkün olabilir ama hepsi bir araya gelince onlarla başa çıkmak çok zorlaşıyor.

Alınteri her şeyden önemli

Teknolojik sorunlarla başlayalım. Şüphesiz ki teknoloji sayesinde çalışma verimliliğimiz arttı ve iş hayatındaki her şey kolaylaştı. 1970’lerde masa başı bir ofis işinde çalışıyorsanız daima masanızın başında olmanız, telefonları kaçırmamanız gerekiyordu; çünkü işle ilgili birçok şey sabit telefon hatları üzerinden konuşuluyordu. Bugün büyük ihtimalle işyerinizin verdiği e-posta hesabını akıllı telefonunuza kurdunuz ve her yerde iş e-postalarınızı kontrol edebiliyor, işleri takip edebiliyorsunuz. Ama bu durum, iş ve ev yaşamı

arasındaki ince çizgiyi de yok ediyor. Yemek arası, kahve molası veya evde televizyon izleme vakti artık gerçek bir dinlenme süresi gibi gelmiyor.

Sosyolojik baskıları da unutmayalım. Eğer bir yönetici veya işverenseniz, rakiplerinize bakınca büyük ihtimalle uzun süreler boyunca çalıştıklarını, mesaiye kaldıklarını göreceksiniz. Bu durumda tüm çalışanlarınızı erkenden eve yollamayı göze alabilir misiniz? Çoğu yönetici risk almıyor ve geleneksel yöntemleri uygulamaya devam ediyor. Tüm işler gerçekten 15.30’da bitse bile çok az yönetici mesaiyi 15.30’da bitirecek kadar cesur olabilir, çünkü dışarıdan bakınca kötü görünüyor.

Bu da bizi işin kültür kısmına getiriyor. Pek çok kültürde çok çalışmak, başarıyla ve iyi ahlâkla ilişkilendirilir. Siyasetçiler de hep “çalışkan işçileri” över, “alınteri”nden bahsedip durur. Siz hiç yarım zamanlı çalışanları öven bir siyasetçi duydunuz mu?

İsveç hükümeti ise “günde 6 saat” yasasını kabul etmeden önce tüm bu etkenleri iyice tarttı. Mantığımız olumlu bir sonuç alacaklarını söylüyor. Umarız gerçekten de öyle olur ve diğer ülkeler de İsveç’i örnek almaya başlar. Aksi halde gün boyunca insanüstü bir verimlilikle çalışıyormuş gibi yaparak kendimizi ve yöneticilerimizi kandırmaya devam edeceğiz.

Çalışırken veriminizi artıracak yazılımlar 

RescueTime (rescuetime.com)

Aslında işyerinde tembellik etmenizi önlemek üzere tasarlanmış bir yazılım olan RescueTime, saatler boyunca bir Excel tablosuna baktığınızı anladığında sizi uyarmak için de kullanılabilir. RescueTime arka planda sürekli çalışarak hangi yazılımları ve web sitelerini ne kadar süreyle kullandığınızı izliyor. Kendinize verimlilik hedefleri (örn. “Bugün işle ilgili uygulamalarda 6 saat geçireceğim.”) koyabiliyor, bu hedeflere ulaşınca e-postayla bildirim alabiliyorsunuz. Bizse bu yazılımı, çok çalıştığınız için kendinizi tebrik etmek yerine artık bilgisayarı kapatmanız gerektiğini anlamak için kullanmanızı öneriyoruz. “Odaklanma saatlerinizi” belirleyerek o saatlerde RescueTime’ın Facebook gibi dikkat dağıtıcı siteleri engellemesini de sağlayabilirsiniz.

WorkPace (workpace.com)

WorkPace de sizi arka planda izleyen bir yazılım ama bu daha çok fiziksel sağlığınızla ilgileniyor ve klavye başında fazla zaman geçirdiğinizi düşündüğünde ara verip ekran başından ayrılmanız için sizi uyarıyor. WorkPace, gün boyunca klavyenin tuşlarına kaç kez bastığınızı ve fareyi ne kadar hareket ettirdiğinizi gösteren grafikler oluşturuyor. “Molaya uyma göstergeleri” ise önerilen mola sayısına uyup uymadığınızı gösteren gülen suratlar. WorkPace, masanızda yapabileceğiniz egzersizler de sunuyor. Bu egzersizler göz yorgunluğunu önlemek ve vücut hareketliliğini artırmak üzere tasarlanmış. Kabul edelim ki iş arkadaşlarınız sizi izlerken hepsini yapmak güç olabilir ama yine de elinizden geleni yapmanızı öneriyoruz.

f.lux (justgetflux.com)

Yazılımlar mola vermeniz için sizi ne kadar uyarırsa uyarsın, geç saatlere kadar bilgisayar başında kalacağınız günler mutlaka olacaktır. En azından o kadar çalıştıktan sonra güzel bir uyku çekmek istersiniz ama ekranınız uykusuzluğa yol açabilir. f.lux adlı yazılım, ekranınızın renk sıcaklığını günün saatlerine göre ayarlıyor. Güneş batınca daha sıcak renkler kullanarak, ekranınızdan yayılan “güneş benzeri” mavi ışığın vücudunuzu yanıltmasını önlüyor. İşe yaradığını gösteren büyük çaplı bilimsel çalışmalar yok ama mavi ışığın zararlı olduğunu gösteren bazı raporlar var. f.lux alışık olduğunuz renkleri değiştirdiği için alışması biraz zor gelebilir ama tamamen bedava olduğu için denemekten de zarar gelmez.